31 Mayıs 2013 Cuma

Türkiye Bor Atılımında

Türkiye Bor Atılımında
Türkiye Bor Atılımında
19.04.2013 / 21:47

Elektrikli otomobillerde kullanılan yakıt pilinin ham maddesi sodyum borhidrürün üretilmesi için çalışmalar sürerken; bor ve asit üretimlerde açığa çıkan yan ürünlerden ise ısı iletim katsayısı yüksek, su geçirmez ve oldukça hafif borlu tuğlalar üretildi.

Dünyanın en önemli bor sağlayıcısı olan Türkiye, çıkardığı boru işleyerek, elektrikli otomobillerde kullanılan yakıt pilinin ham maddesini üretecek.

Türkiye, otomotiv alanındaki yatırımlarına bir yenisini daha ekliyor. Bandırma Bor ve Asit Fabrikaları'nda hayata geçirilecek yeni yatırımla elektrikli otomobillerin yakıt pilinde kullanılan sodyum borhidrür ülkemizde üretilecek. Yılda 100 ton üretilmesi planlananham maddeninekonomiye sağlayacağı katkının yanı sıra ilerleyen yıllarda yakıt pilinin ülkemizde üretilebilmesine de kapı aralayacak.

Eti Maden İşletmeleri dahilinde çalışan fabrika, rafine bor üretiminin yanı sıra borun işlenerek satılmasına yönelik önemli Ar-Ge çalışmalarına imza atıyor. Bu çerçevede elektrikli otomobillerin yakıt pilinde kullanılan sodyum borhidrür üretimine başlayan fabrika, ilk etapta pilot tesiste yapılacak üretimle yıllık 100 tona ulaşmayı hedefliyor. Pilot tesisle yapılacak üretimden yıllık kazancın 4-5 milyon olması bekleniyor. Yerli yakıt pili üretimi konusunda üniversiteler ve TÜBİTAK ile görüşmeleri ise sürüyor.

BORLU TUĞLA

Firmanın önemli Ar-Ge çalışmalarından biri ise borlu tuğla.

Eti Maden İşletmeleri Bandırma Bor ve Asit Fabrikaları İşletme Müdürü Recep Şekerci, konuyla ilgili şunları kaydetti:

''Bizim tesislerimizde atık olarak çıkan ürünler var. Bir firmayla atıklarımızın değerlendirilmesi konusunda ortak çalışma yürüttük. Atıklarımızdan onlara verdik ve üzerinde çalıştılar. Gazbeton denilen duvar blokları gibi ancak ısı iletim katsayısı yüksek ve su geçirmeyen bir çeşit borlu tuğla ürettik. Alçı denilen cips ve bor karışımlı bir ürün.''

Bu ürünün sanayi boyutuna getirilmesi için de çalışma yapıldığını vurgulayan Şekerci, ''Yalıtım malzemesi olarak kullanılabilir. Dışı kolay sıvanabilecek bir yapısı bulunuyor. Binaya aşırı yük getirmeyecek çok hafif bir tuğla. Bu tür yapı elemanları deprem açısından büyük önem taşıyor. Hafif oldukları için yapıya ilave yük getirmiyor'' diye konuştu.

BOR VE GÜNEŞ ENERJİSİ ÜZERİNE ÇALIŞILAN PROJELER

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün de geçtiğimiz günlerde Kilis'te enerji sektörünün geleceğiyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Ergün, bir gazetecinin "'Alternatif Enerjili Formula Araç Yarışları' düzenleniyor. Sizde güneş enerjisi ve borla çalışan aracı kullanarak tanıtımını yapmıştınız. Türkiye enerjisinin yüzde 60'ını ithal ediyor. Çalışmalar nasıl ilerliyor. Borla çalışan araçları yollarda görebilecek miyiz?" sorusuna şu yanıtı vermişti:

"Dünya Bor rezervlerinin yüzde 70'inden fazlasına ve aynı zamanda da büyük bir güneş potansiyeline sahip olan Türkiye'de, Bor ve güneş enerjisi üzerine çalışılan projelerin sayısı her geçen gün artmaktadır.

BORLA ÇALIŞAN ARAÇ

Mesela sorunuzda geçen, Bakanlığımız ilgili Kuruluşu TÜBİTAK ve Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) bünyesinde yürütülen bir Proje kapsamında, Sodyum Borhidrürlü Yakıt Pilli bir aracı test ettik. Sodyum Borhidrür Yakıt Pilli Araç Projesi 2009 yılı aralık ayında BOREN desteğiyle başladı. Proje kapsamında araç üzerine entegre Borhidrür'den hidrojen üreten sistem geliştirildi ve yine araç üzerinde bulunan yakıt piline beslenerek aracı sürmek için gerekli enerji üretildi.

Söz konusu bu Proje kapsamında hidrojen üretim sistemi kendi üzerinde çalışan sistem Türkiye'de ilk defa denenmiş ve bu ilk prototip yol testlerinde de başarılı olmuştur. Proje kapsamında araca uygun yakıt depolama, gaz yıkama, hidrojen üretim reaktörünün tasarımı ve üretim katalizörlerinin sentezi yapıldı. Üretilen katalizör Proje kapsamında özel olarak sentezlendi. Sistem başlangıç anından itibaren 3 dakika içinde tam kapasitede gaz üretimine başlamakta ve üretilen gaz 3 kW'lık yakıt pilini sürekli olarak çalıştırabilmektedir. 3 kW'lık yakıt pili sistemi proje kapsamında özel olarak tasarlanmıştır.

TAMAMEN YERLİ

Proje kapsamında geliştirilen aracın kendisi tamamen yerli yapımdır. Araç içerisinde 20 beygirlik elektrik motoru bulunmaktadır. Bu motor proje için özel olarak yaptırılmıştır ve tamamen yerlidir. Aracın maksimum hızı 80 km/saat ve yine aracın menzili 100 km olarak ölçülmüştür. Araç 1 kg Borhidrür ile 35 km yol gidebilmektedir. Aracın menzilini ve hızını arttırmak için yapılan çalışmalar ise devam etmektedir. Doğrudan Sodyum Bor Hidrürlü Yakıt Pili Üretimi ve Entegrasyonuyla ilgili Türk patent Enstitüsü'nden patent de alındı.

BOR YAKITLI PİLLER

Günümüz elektrikli araçlarda lityum iyon piller kullanılıyor. Ancak bu piller araç içerisinde fazla yer kaplıyor ve hacmine göre düşük verimde enerji sağlıyor. Yapılan araştırmalar bor kullanılan yakıt pillerinin mevcut pillere nazaran birçok avantajı olduğunu gösteriyor. Bor içerikli pillerdeki verimliliğin oldukça yüksek değerlerde olması, elektrik üretim sürecinde hareketli hiçbir parça bulunmaması nedeniyle gayet sessiz çalışması, düşük hacimli ve uzun ömürlü olması ve motorlardaki gaz emisyonlarının da oldukça düşük olması diğer pillere göre bor yakıtlı pillerin önemli avantajları arasındadır.

SAVUNMA SANAYİNDE DE KULLANILACAK

Bor içerikli bu yakıt piller, farklı bir alternatif olarak karşımızda duruyor. Yerli otomobil üretimi için girişimde bulunacakların üretim aşamasında bu konuya yönelik de Ar-Ge çalışmaları yapmaları gerekiyor. Geliştirilecek bu piller sadece otomotiv sanayinde değil, savunma sanayinde de kullanılabilir. Özellikle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin arazide kullandıkları ağır bataryalar yerine daha hafif ve daha fazla enerji veren bu pillerin kullanılması mümkündür.


Haberin Kaynağı için Tıklayınız..

Hedef 100 Milyar Dolar

Hedef 100 Milyar Dolar
Türkiye-Rusya Hükümetlerarası Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) 12. Dönem Toplantısı, Antalya'daki Rixos Downtown Otel'de yapıldı.
04.05.2013 / 23:19

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Türkiye ile Rusya arasındaki 34 milyar dolarlık ticaret hacminin daha da artırılması için potansiyel olduğunu vurgulayarak, "Liderlerimizin önümüze koyduğu 100 milyar dolarlık hedefe ulaşacağımıza inanıyoruz" dedi.


Türkiye-Rusya Hükümetlerarası Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) 12. Dönem Toplantısı, Antalya'daki Rixos Downtown Otel'de yapıldı. Toplantı öncesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız ile Rusya Federasyonu Enerji Bakanı Aleksandr Novak'ın başkanlığındaki heyetler, bir süre basına kapalı görüşme yaptı.


Görüşmenin ardından geçilen toplantının basına açık bölümünde konuşan Bakan Yıldız, "arkadaşım" diye hitap ettiği Bakan Novak ve ekibiyle birçok konuyu ele aldıklarını anlattı. Türkiye-Rusya KEK 12. Dönem Toplantısı'nın verimli geçtiğini düşündüğünü dile getiren Yıldız, şöyle konuştu:


"Birçok sektör bu toplantıda ele alındı. Enerjiden ulaştırmaya, tarımdan sanayiye, ekonomik ve stratejik işbirliğimizi destekleyen bütün konulara değinildi. Türkiye ile Rusya arasında 34 milyar dolarlık ticaret hacmimiz var ama daha çok kullanılabilecek bir potansiyelin olduğunu gördük. İşbirliklerinin geliştiğini anlıyoruz ve liderlerimizin önümüze koyduğu 100 milyar dolarlık hedefe ulaşacağımıza inanıyoruz. Bin 500'e yakın Rusya Federasyonu'ndan firma Türkiye'de şu anda işlem görüyor. 250 milyar dolarlık Türk müteahhitlerinin dünyadaki işlemleri devam ediyor. 50 milyar dolarlık kısmı Rusya Federasyonu'nda gerçekleşiyor."


Bakan Yıldız, Türkiye menşeli bitkisel ürünlerin Gürcistan üzerinden Rusya'ya sevkıyatına da yeniden başlanacağını bildirdi. Yaş meyve ve sebzeyle ilgili ihracat devam ederken, süt ve süt ürünleriyle ilgili ihracatın da başlayacağını belirten Yıldız, "İki ülke arasındaki kara ulaşım alanlarıyla alakalı geçiş belgesi uygulamalarının kalıcı ve sürdürülebilir olması için uğraşıyoruz. Rusya'da düzenlenecek 2018 Dünya Kupası kapsamında yapılacak hazırlıkların altyapı ve bütün hazırlıklarıyla alakalı, bizler de içinde bulunmak istediğimizi kendilerine ilettik" diye konuştu.


Ortadoğu coğrafyasında yeni işbirlikleri


Yıldız, Türkiye ile Rusya'nın üçüncü ülkelerdeki işbirliğinin artarak devam edeceğine inancını dile getirdi. Nükleer santralle ilgili çalışmaların devam ettiğini, toplantıda santrale ilişkin çalışmaların da gözden geçirildiğini anlatan Yıldız, "Moskova'da nükleer santralle ilgili 117 öğrencimiz var. Bu sene de 100 öğrenci alacağız. 5 Mayıs'ta başvurular sona erecek. 12 Mayıs'ta da yazılı sınava girecek arkadaşlar. Şu ana kadar 3 bin 500 öğrencimiz başvuruda bulundu" diye konuştu.


Rusya Federasyonu'nun Sibirya bölgesinde Macar MOL şirketiyle petrol arama ve üretim faaliyetine geçmek istediklerini Bakan Novak'a ilettiklerine değinen Yıldız, "Merkezi Irak hükümetinden almış olduğumuz Badra sahasındaki Gazprom Neft ile beraber yaptığımız çalışmadan, ortaklıktan memnun olduğumuzu belirtmek isterim. Bu, Ortadoğu coğrafyasında yeni işbirliklerinin de önünü açacaktır, buna inanıyorum" dedi.


Rusya Federasyonu Enerji Bakanı Novak da toplantıda sadece devlet kurumlarının temsilcileri değil, özel sektör temsilcilerinin de kendi alanlarında görüşme yapma şansı yakaladığını anlattı. Toplantıda özellikle Türkiye'deki metalürji fabrikası, gaz sevkiyatlarının güvenli şekilde yapılması, uluslararası roamingde gerekli tarifelerin düşürülmesi gibi konuların ele alındığını belirten Novak, kendilerine yapıcı bir atmosfer sağlayan Türk yetkililere teşekkür etti.


Konuşmaların ardından Yıldız ile Novak arasında KEK protokolü, Türk ve Rus şirketlerin temsilcileri arasında da anlaşmalar imzalandı.


"100 milyar dolar iddialı bir rakam değil"


Bakan Novak, hedeflenen 100 milyar dolar ticaret hacminin hangi alanlarda yoğunlaşacağının sorulması üzerine şöyle konuştu:


"Aslında liderlerimizin önümüze koymuş oldukları 100 milyar dolar, çok da iddialı bir rakam değil. Ticaret hacmimizi 3 kat daha fazla artırmamız gerektiği anlamına geliyor bu. Şu anda ticaret hacmimizin yapısına bakılırsa, Rusya'nın, Türkiye'ye ihracatının ana maddelerini enerji kaynakları ve metal oluşturmaktadır, yüzde 87 görünüyor. Bizlerin KEK kapsamında esas yapmamız gereken şeyler ticaret hacmimizin çeşitlendirilmesi, yatırım işbirliğimizin daha da geliştirilmesi ve özellikle inovasyon ve yüksek teknolojinin ağırlıklı kullanıldığı otomotiv, gemi, makine sanayi alanlarında yeni projeler gerçekleştirmemiz büyük önem taşıyor. Ayrıca ulaştırma ve lojistik merkezleri konusunun bu anlamda büyük önemi var. Kafkas Limanı'nda bir lojistik merkezinin kurulması konusunda görüşmeleri sürdürüyoruz. Enerji konuları dışında ihracat ve ithalatta karşılıklı tarım alanları ihracatı önemli bir alandır. Aynı zamanda hizmet ithalatı ve ihracatı büyük önem taşıyor. Burada özellikle turizm sektörü büyük paya sahip. Ulaştırma alanında lojistik merkezlerinin dışında hava yoluyla taşımacılığının artırılması, ticaretin artmasına katkıda bulunacaktır. Bizim işbirliğimizin daha da geliştirilmesini sağlayacak diğer alanlarda şu anda beraber çalıştığımız nükleer güç santrali projesi ve havacılık alanında işbirlikleri var."


Doğalgaz fiyatları


Bakan Aleksandr Novak, bir gazetecinin, "Türkiye'nin en fazla enerji aldığı ülke olan Rusya'dan en ucuz doğalgazı neden alamıyoruz? Bu talebi karşılamaya yönelik Rusya Federasyonu doğalgaz fiyatlarında herhangi bir değişiklik öngörüyor mu?" sorusu üzerine, bu sorunun kendisine Bakan Yıldız tarafından da sorulduğunu anlattı.


Novak, doğalgaz fiyatlarının uluslararası piyasada oluştuğunu, federal yönetimler veya hükümetler olarak fiyat belirlemediklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Küresel piyasalarda fiyatlar tamamen arz talep doğrultusunda belirleniyor. Alım yapan şirketlerle bu ürünleri satan şirketlerin yaptığı anlaşmalara bağlı. Ancak belirtmek isterim ki bizim petrol ve gaz satışını yapan şirketlerimiz tamamen serbest piyasa koşullarında rekabet ediyor. Dolayısıyla kontratların oluşturulması ve güvenli sevkiyatların sağlanması konuları, tamamen şirketlerin konusudur."


Söz alan Bakan Yıldız da doğalgaz konusunda Avrupa'da taleplerde düşüş bulunduğunu, Türkiye'nin taleplerinin ise stabilite olduğunu kaydetti. Yıldız, "Bu konudaki beklentilerimizin, kendileri tarafından eğer varsa bir fleksibilitesi, bunu değerlendireceklerini söylediler. Ben de bunun için kendilerine teşekkür ediyorum. Hepimiz isteriz ki bu tür kaynakları çok daha uygun fiyatlarla tedarik etmiş olalım" dedi.


"Nükleer santral zamanında tamamlanacak"


Toplantının son bölümünde Moskova'daki MEPhi Ulusal Nükleer Araştırmalar Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilerle video konferans yöntemiyle görüşüldü. Gençlerle sohbet eden Yıldız, öğrencilerin aldıkları eğitimi yakından takip ettiğini söyledi. Öğrencilerin bulundukları yerdeki adaptasyonunun çok iyi düzenlendiğine dikkati çeken Yıldız, "Sizler binlerce öğrenci arasından seçildiniz ama seçkin bir eğitimle çok iyi yerde olacaksınız" diye konuştu.


Novak da pilot proje ile Rusya'da öğrenim gören öğrencilerin sektördeki ilklerden olacaklarına işaret etti. Öğrencilerin Türkiye'de çalışmaya başladıklarında "tarihe geçeceklerinin" altını çizen Novak, "Bu, piyasada rekabet edebilme gücünüzü artıracak. Çok iyi bir mesleki eğitime sahip olacaksınız. Size başarılı eğitimler diliyorum. Öğrencilik yıllarının tadını çıkarın" dedi.


Video konferansın son bölümünde söz alan bir öğrenci, nükleer santralin yapımında gecikme olup olmayacağını sordu. Bunun üzerine Bakan Yıldız sözü, nükleer santral projesini hayata geçirecek Akkuyu NGS AŞ Genel Müdürü Alexander Superfin'e verdi. Superfin de "Merak etmeyin, projeyi zamanında tamamlayacağız. Tam bitirdiğimiz zaman da sizleri bekleyeceğiz" diye konuştu.

Türkiye ile Danimarka Arasında Enerji İşbirliği Anlaşması

Türkiye ile Danimarka Arasında Enerji İşbirliği Anlaşması
Türkiye ile Danimarka arasında enerji işbirliği anlaşması imzalandı.
07.05.2013 / 23:48

Buna göre, enerji verimliliğinin, yenilenebilir enerjinin, petrol ve doğalgaz çıkarılması çalışmalarının geliştirilmesi ve artırılması ile Türk ve Danimarkalı şirketler arasında ortaklıklar kurulması, taraflar arasındaki işbirliği için yüksek öncelikli alanlar olarak belirlendi.


Taraflar arasındaki işbirliği; bilgi ve belge değişimi, uzmanlar, bursiyerler ve heyetlerin birbirlerini ziyaretleri, uzmanların, bilim adamlarının, özel şirketlerin ve diğer ilgili temsilcilerin katılımıyla ortak seminerler, çalıştaylar ve toplantılar düzenlenmesi ve diğer mutabık kalınacak yollarla gerçekleştirilecek. Mutabakat Zaptı, 5 yıl geçerli olacak.


Haberin Kaynağı için Tıklayınız..

Erdoğan:Türkiye Sessiz Devrim Gerçekleştiriyor

Erdoğan:Türkiye Sessiz Devrim Gerçekleştiriyor
Erdoğan, "3. nükleer santrali belki de Türkiye kendi inşaa edecek. Sessiz devrim gerçekleştiriyoruz" dedi.
09.05.2013 / 13:33

Başbakan Erdoğan, enerji ihtiyacı ve nükleer santrallere ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. 2 nükleer santralin Rusya ve Japonya ile birlikte inşa edildiğini hatırlatan Erdoğan, "3. nükleer santrali belki de Türkiye kendi inşaa edecek. Sessiz devrim gerçekleştiriyoruz" dedi.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Pendik Green Park Otel'de gerçekleştirilen Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler Kongresi'nin açılışında konuştu.


Erdoğan, geçen hafta Japonya Başbakanının ziyaretinde, çok önemli bir anlaşmaya imza atarak, Sinop'ta nükleer santral inşaatı için anlaşmaya vardıklarını anımsattı.


Bunun ikinci nükleer enerji santrali anlaşması olduğunu belirten Erdoğan, Mersin Akkuyu'daki santrali Rusya'nın yaptığını hatırlattı.


Sinop'a yapılacak ikinci santralde Türkiye'nin belli bir payı bulunduğunu dile getiren Erdoğan, 3. santrali yaparken, Türkiye'nin payını daha da artıracaklarını kaydetti.


Erdoğan, "Belki de onu biz kendimiz inşa edeceğiz. Mühendislerimizi bu noktada eğitmeye başladık, kendi kalifiye iş gücümüzü geleceğe hazırlama çalışmalarını başlattık" diye konuştu.


Başbakan Erdoğan, milletin bazı noktaları özellikle bilmesini istediğini ifade ederek şöyle konuştu:


"Şu anda enerji ihtiyacımızın yüzde 72'sini yurt dışından karşılıyoruz. Nükleer santraller devreye girdiğinde, şu an ithal ettiğimiz doğal gazın üçte birini ithal etmemize gerek kalmayacak. Yıllık 7,2 milyar dolarlık doğal gaz ithalatının önüne geçeceğiz. Nükleeri biz güneşin, suyun, rüzgarın yerine değil, işte bu ithalatın yerine ikame ediyoruz. Güvenlikle ilgili her tedbir alınacak, en modern, en ileri teknoloji güvenlik nükleer santrallerde uygulanacak. Dünyada meydana gelen özellikle Japonya'da en son depremde meydana gelen kaza göz önünde bulundurularak azami güvenlik önlemi sağlanacak. Fakat şunu da bilmemiz lazım. Uçağa binme. Niye? Düşebilir. Araba kullanma. Niye? Kaza yapabilir diye uçağa binmeyecek miyiz veya arabaya binmeyecek miyiz, kullanmayacak mıyız? Bütün tedbiri alacağız ama bileceğiz ki, binde bir, milyonda bir hepsinin böyle bir riski vardır. Hangi alanda olursa olsun vardır, hangi alanda olursa olsun böyle bir riskin olduğunu da göreceğiz, bileceğiz. Bütün mesele tedbirleri aklın, bilimin ve tecrübenin bizlere kazandırdığı vasıflarla yerine getirmektir. Ülkemizin artan enerji ihtiyacı ve dışarıya ödediğimiz kaynak düşünüldüğünde, nükleer santral ile biz adeta sessiz devrim gerçekleştiriyoruz."


Başbakan Erdoğan, nükleer santrallerin inşaatında 10 bin kişinin çalışacağını belirterek, santrallerde 450'si mühendis olmak üzere 2 bin kişinin istihdam edileceğini söyledi.


Santrallerin bulunduğu illerin daha da canlanacağını ve büyüyeceğini ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin dünyanın 10 ekonomisinden biri olma yolundaki 2023 hedefinin, nükleer santrallerle daha da gerçekçi bir hal alacağını kaydetti.


Erdoğan, "Her türlü tedbiri aldık ve alacağız. Çevreye, insana hiç bir zarar gelmemesi için en modern sistemleri uygulayacak ve umuyorum ki, temiz bir enerji kaynağına ulaşmış olacağız. Bu yeni sürecin Türkiye'ye hayırlı olmasını diliyorum" dedi.

Enerjide Talep Artışı Patlaması

Enerjide Talep Artışı Patlaması
Ekonomideki gelişmelere paralel olarak, enerjide de yeni arayışlara giren Türkiye'nin beklenti ve hedeflerini İntegral Menkul Değerler'den Tuğba Özay değerlendirdi.
09.05.2013 / 22:51

Türkiye’de küresel ekonomik krizin etkilerinin azalması ile birlikte sanayi üretimi kapasite kullanım oranının artmasının enerji sektörü üzerinde olumlu etkisi oldu. Enerji sektörü, özellikle son 10 yılda hızlanan serbestleşme süreci ve sektöre gelen yeni düzenlemeler ile hareketlendi. Sektördeki büyüme göz önüne alındığında, 2013 yılının da mevzuat düzenlemeleri ve güncellemeleri ile tazeleneceği bir yıl olacak gibi görünüyor. Bu yıl özelleştirmelerin devir teslim işlemlerinin tamamlanması ve başta güneş olmak üzere özel sektör enerji yatırımlarının hız kazanması öngörülürken, diğer yandan sektörünün 2020 yılına kadar yaklaşık yüzde 6,5 - 7,2 oranında büyümesi bekleniyor.


İntegral Menkul Değerler Analisti Tuğba Özay, Türkiye'nin enerji sektöründeki gelişimini masaya yatırdı. Türkiye’nin enerji gereksiniminin büyümesine paralel olarak arttığını belirten Özay, özellikle elektrik enerjisi talep artış sıralamasında Türkiye'nin, Çin’den sonra ikinci ülke olarak dikkat çektiğini söyledi. Analist Tuğba Özay, şu bilgileri verdi:


"Türkiye’de son 10 yılda 25 Milyar Dolar’ı aşan yatırım yapılmış durumda. Elektrik enerjisinde kurulu gücü son 10 yılda, 28 bin megavattan 57 bin megavata, 122 milyar kilovatsaatlik yıllık tüketim ise 242 milyar kilovatsaate ulaştı. 2002 yılından bu yana ortalama yıllık yüzde 7 artarak gerçekleşen talep artışı için, gelecek 10 yılda da bu talep artışının artarak devam etmesini öngörülüyor. 2023 hedefleri de göz önüne alındığında, enerji yatırımları gelecek on yıl boyunca gündemdeki yerini koruyacak gibi."


Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen enerji piyasalarının başında geliyor


İntegral Menkul Değerler Analisti Tuğba Özay'ın analizine göre, Türkiye’nin 2020 yılına kadar dünya ve Avrupa ortalamalarının üzerinde büyümesini sürdürmesi beklenirken, bu büyümenin en önemli itici gücünü özel sektör oluşturuyor. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılık oranı bugün yüzde 70’ler seviyesinde. Diğer yandan, Türkiye’nin 2010 - 2030 yılları arasında yapmayı planladığı enerji yatırımlarının toplamı 225 - 280 Milyar Dolar. Bu noktada özel sektör yatırımlarının hız kazanmasının Türkiye enerji sektörünün geleceğini önemli ölçüde etkileyeceği yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Son 10 yılda yaklaşık iki kat artış gösteren elektrik talebinde önümüzdeki 10 yılda da yaklaşık iki kat büyüme potansiyeli bulunuyor.


Barış süreciyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri enerjide ön plana çıkacak


İntegral Menkul Değerler Analisti Tuğba Özay'a göre, çözüm sürecinin de enerji yatırımlarına katkısı büyük olacak. Özay, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri zengin su kaynakları ile özellikle hidroelektrik açıdan ülkemizin en büyük potansiyeline sahip bölgeleri arasında bulunuyor. Şu ana kadar terör nedeniyle güvenliğin sıkıntılı olması bu potansiyelin değerlendirilmesine de engel oldu. Bölge enerji yatırımları açısından istenilen seviyeye gelebilmiş durumda değil. Maden yatakları açısından da oldukça zengin olan bölge, önümüzdeki dönemde ‘Barış Süreci’ ile birlikte oluşacak güven ve istikrarla Türkiye’nin parlayan yıldızı haline gelebilir." değerlendirmesini yaptı.

Haberin Kaynağı için Tıklayınız..

Türkiye İle Mısır Arasında Enerji İşbirliği Anlaşması

Türkiye İle Mısır Arasında Enerji İşbirliği Anlaşması
Türkiye ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı onaylandı.
22.05.2013 / 00:31

Türkiye ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı onaylandı. Bakanlar Kurulunun konu ile ilgili kararı Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yayımlandı.


Türkiye adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Mısır Elektrik ve Enerji Bakanı Hassan Yunis arasında 13 Eylül 2011 tarihinde Kahire’de  imzalanan Mutabakat Zaptı kapsamında: “Anlaşma ile iki ülke arasında elektrik üretim, iletim ve dağıtım sistemlerinin işletilmesi ve bakımı, elektrik ile ilgili projelerin teknik ve çevresel yönlerine ilişkin fizibilite çalışmalarının hazırlanması, elektrik şebekelerinin planlanması ve veritabanının tasarlanması, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması konusunda işbirliği yapılacak.

İki ülke arasındaki mevcut işbirliğini 'Sekiz Ülke arasında Elektrik Enterkoneksiyonları Projesi' kapsamında sürdürmek ve yine iki ülke arasında enerji ticareti alanındaki işbirliğini de ülkelerin elektrik arz güvenliğini, arz-talep dengesini, teknik ve ekonomik şartlarını, ilgili mevcut yasal mevzuatını göz önünde bulundurarak ve rekabetçi piyasa şartları bağlamında sürdürme kararı alındı.

Sektör şirketleri elektrik ve enerji sektörüne yatırım yapmaları için teşvik edilecek.

Hindoelektrik enerji santralleri, pompajlı hidrolik santralleri, küçük hidroelektrik enerji santralleri, hidroelektrik enerji santralleri, elektromekanik donanımı, türbin tasarımı, türbin ve jeneratör imalatı ve trafo istasyonlarının anahtar teslim temelinde rehabilitasyonu ve hayata geçirilmesi için ortak proje fırsatları değerlendirilecek.”


Haberin Tam Kaynağı için Tıklayınız..

Akkuyu Nükleer Santraline TÜRK Eli de Değecek

Akkuyu Nükleer Santraline TÜRK Eli de Değecek
Mersin Akkuyu'da Ruslar tarafından yapılacak nükleer santral için ortaklık mücadelesi başladı.
30.05.2013 / 22:57

Mersin Akkuyu'da Ruslar tarafından yapılacak nükleer santral için ortaklık mücadelesi başladı. Santralin kritik bölümleri için Fransızlar harekete geçerken, Türk şirketler de altyapı yüklenicilik işleri için devreye girdi.


Santralde azami yerli katkısı vaadinde bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Akkuyu'da yüzde 49 oranında ortaklıklara açık olan Rosatom'un Türkleri tercih etmesi için yerli şirketlere teknik bilgi verecek.

Akkuyu'nun altyapı için çok sayıda yerli ve yabancı şirket devreye girdi. Habertürk televizyonuna konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, "Akkuyu'da inşa edilecek nükleer santrale yerli yatırımcılardan ortak olmak isteyen olursa, Rusya bunu değerlendirecek" dedi.


Yüzde 49 ortaklık olabilir

Edinilen bilgiye göre santralin yüzde 51'ini elinde tutmak isteyen Rosatom, yüzde 49'luk bölüm için ise ortaklıklara açık. Bu kapsamda yerli ve yabancı şirketlerle temasa geçilirken, resmi görüşmeler için öncelikle 2013 sonunda tamamlanması öngörülen ÇED raporu ve geçici üretim lisansı süreci bekleniyor. Olası bir ortaklıkta kullanmak üzere kredi kullanmayı düşünen şirketler, bu sürecin sonuçlanmasını ve ortaklık olanaklarının netleşmesini bekleyecek. Akkuyu için devreye giren yerli şirketlerin ihtiyaç duydukları sertifikalar için de süreye ihtiyaç olacak. Akkuyu'da kurulacak ortaklıkların kesinleşmesi için bu iki sürecin tamamlanması bekleniyor.


Devlet yerli üreticiyi çağırıyor

Hükümet, daha önce vaatte bulunduğu gibi yerli üreticilerin santral projesine ortak olmasını istiyor. Devlete bağlı Orta Anadolu Kalkınma Ajansı (ORAN), Akkuyu için yerli üreticilere çağrıda bulunarak, "İlk yatırım maliyeti takriben 20 milyar dolar olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi yaklaşık 550 bin parçadan oluşmaktadır. Türk şirketlerinin bu denli büyük bir projede yer alarakproje kazanmaları, uzun vadede dünyadaki diğer NGS projelerinde de tedarikçi olabilmelerine imkan sağlayacaktır. Ekipmanların üretileceği standartların adları ve spesifik adları temin edildiğinde tüm firmalarımızla paylaşılacaktır" açıklamasında bulundu. ORAN, Rosatom'un ve projenin genel yüklenicisi "Atomstroyexport"un açacağı ihalelere Türk şirketlerinin başvurabileceğini belirterek http://catalog.niaep.ru internet sitesini adres gösterdi.


Bakanlık yol gösterecek

Bu konuda bir adımın da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca atılması planlanıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın önümüzdeki günlerde bir internet sitesini faaliyete sokarak, Akkuyu'da üstlenilebilecek işler için yerli üreticilere bilgi vereceği öğrenildi.

Söz konusu internet sitesinde, Akkuyu'da hangi tür malzemelerin kullanılacağı, hangi şirketlerin hangi aşamadaki ihalelere teklif verebileceği gibi bilgiler yer alacak. Projede görev yapabilecek Türk şirketlerinin belirlenmesi için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Bilim, Sanayi veTeknoloji Bakanlığı bir çalışma yürütüyor. Bu çalışma sonunda, yeterli görülen şirketler için Rosatom'a referans verilecek.


Fransızlar devrede

Yerlilere yapılan çağrılara rağmen, teknik açıdan önemli ortaklıkları yabancıların alması bekleniyor. Santralin kritik unsurlarını içeren ve 1. sınıf güvenlik gerektiren ekipman için sertifikasyonları olmayan Türk firmaları yerine yabancılar gündemde. Geçtiğimiz günlerde,Avrupa'dan da bu yönde bir girişim gelmişti.


Rosatom Başkan Yardımcısı Nikolay Spassky, Akkkuyu nükleer santralinde Fransız EDF'nin hisse sahibi olmasına sıcak baktıklarını da belirtmişti. Spassky, Sinop'ta kurulacak 2. nükleer santral projesinde de yer alacak Fransız nükleer şirketi Areva ile de işbirliği yapmayı istediklerini kaydetmişti.

Haberin Kaynağı için Tıklayınız..

Irak'ta Enerji Oyunları

Irak'ta Enerji Oyunları
Irak'ta Enerji Oyunları
29.05.2013 / 10:53

Başbakan Erdoğan, ABD ziyaretinde 'Kuzey Irak'ta Exxon Mobil'le birlikte arama yapacağız' diyerek, Kürt bölgesindeki enerji kaynaklarının işletilmesi konusunda ortaya çıkan ihtilafın çözümü yönünde mesafe alındığı mesajını vermişti.


Irak'ın işgali döneminde ABD askeri birliklerinin başında bulunan Genaral Jay M. Garner'ın ABD şirketleri için lobi yaptığını, Türkiye'nin hamlesinin Ankara'yı uluslararası enerji piyasalarında söz sahibi yapacak bir girişim olarak değerlendirdiğini de hatırlatmakta fayda var.


Garner'ın aksine ABD'deki bazı Neo-Conlar ise Türkiye'nin dünya pazarlarında söz sahibi olmasını engellemek amacıyla hazırladıkları raporlarda, enerji hatlarının güvenliği ve Türkiye'nin bölgesel güç olacağı uyarılarını sıralıyor. Neo-Conların karşı çıkmasına rağmen Kuzey Irak petrolünü doğrudan Ceyhan'a oradan da dünya pazarına sunacak yeni petrol boru hattının yaz sonu bitirilmesi planlanıyor. Ancak, Neo-Conların bildikleri halde bilmemezlikten geldikleri PKK'nın geri çekilmesi ile birlikte, güvenlik sorununun da aşılmaya başlandığı.


KAZAN-KAZAN


Erbil-Bağdat arasında en önemli ihtilaf hiç kuşkusuz enerji gelirlerinin paylaşımında ortaya çıkıyor. Türkiye'de Kürt bölgesindeki petrol ve doğalgaz kaynaklarına ilgisi başlangıçta Bağdat ve ABD'nin tepkisini çekmişti. Ancak, Ankara-Bağdat-Erbil üçgeninde geliştirilen, gelirin yüzde 17'sinin Kuzey Irak'a, yüzde 83'ünün ise Merkezi Hükümete bırakacak model tüm taraflara 'kazandırmaya' aday. Türkiye'nin önerisi bir yandan Irak Anayasası'na uygun adil dağılımı sağlarken, diğer taraftan da, ülkedeki gelir dağılımının neden olacağı iç çatışma ortamını ortadan kaldıracak bir adım. Türkiye'nin 'kazan kazan' önerisi, Erbil ile Bağdat yönetimini şimdilik bir masa etrafında oturttu. Türkiye'nin girişimleriyle Irak'ın kuzeyindeki petrol alanları uluslararası pazar halini alması bölge için başlı başına bir kazanç. Çukurova Grubu'nun da hissesi bulunduğu Genel Enerji, Doğan Grubu, Pet Holding ve Çalık Grubu'nun Kuzey Irak'ta petrol ve doğalgaz arama ve üretim faaliyetleri konusunda girişimleri olduğu biliniyor. TPAO da güneyde 2 petrol, 2 de doğalgaz sahasında faaliyet gösteriyor.


EXXON MOBİL- TÜRKİYE ORTAKLIĞI


Dünyanın en önemli Amerikan petrol şirketlerinin olan Exxon Mobil uzunca bir dönem tüm Irak topraklarındaki petrol rezervleriyle ilgilenmesine karşın, son aylarda ibreyi Kürt bölgesine çevirdi. Özellikle Kürt bölgesinde petrol aramak üzere yaptığı anlaşmalar, Bağdat'ta rahatsızlık yaratırken, Exxon Mobil tüm baskılara rağmen bölgeden çekilmeyeceğini açıkladı. Bağdat'ın tutumunun kendilerini zor duruma soktuğunu vurgulayan Exxon Mobil yetkilileri, Türkiye'nin son yıllarda bölgedeki pozisyonun kararlarını etkilediğini ifade ediyor. Exxon Mobil ile Türkiye arasında yürütülen ortaklık görüşmelerinde olumlu sonuçlar elde edilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, 'Kuzey Irak'ta Exxon Mobil'le birlikte ortak arama yapacağız' diyerek tavrını ortaya koydu. Ayrıntıları netleşmeye başlayan görüşmelere göre her iki taraf en az 6 sahada petrol ve doğal gaz arama ve üretimi konusunda işbirliği yapacak. Bir süre önce Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'ndan (TPAO) ayrılarak BOTAŞ'a bağlanan TPIC ile Exxon Mobil'in denetiminde bulunan 6 sahada ortak arama ve üretim yapmayı kabul etmesi önemli. Exxon'ın söz konusu sahalarda TPIC'le ortaklık yapacağı ileri sürülüyor.


RUSYA'YA BAĞIMLILIK SONA ERER


Anlaşmanın istenilen biçimde sonuçlanması halinde ise TPIC, Exxon'un Bölgesel Kürt Yönetimi ile imzaladığı üretim paylaşım anlaşmasının tarafı olacak. Kürt yetkililer, bölgesel yönetiminin petrol şirketleriyle 'üretim paylaşım anlaşması', merkezi hükümetin ise 'servis' ya da 'taşeron' anlaşması imzaladığına işaret ederek, üretim paylaşım anlaşmalarının son derece kârlı olduğunu ve şirketlerin de ürettiği petrol ve gazdan pay almayı tercih ettiklerini belirtiyor. Kürt bölgesinde petrol üreten bir şirketin sahaya göre değişmekle birlikte yüzde on ile yüzde 20 arasında kar payı kadar gelir elde ettiğini hatırlatmakta fayda var.


Uluslararası enerji uzmanları da, yeni enerji anlaşmalarıyla Türkiye'nin Rusya'ya ödediği ayda 2 milyar dolarlık enerji faturasının düşeceğini ileri sürerken, çözüm sürecinin ilerlemesi halinde, ABD yönetimini baskı altında tutmaya çabalayan bazı Neo-conlar ve Bağdat'ın itirazlarına kulak tıkayarak, Ankara'nın çok daha kapsamlı projelerde imza atabileceğini ifade ediliyor. Son baharda bitmesi planlanan Kerkük-Ceyhan'a eklemlenecek boru hattı da önemli bir adım olacak. KRG Enerji Bakanı Aşti Hawrami petrol boru hattının daha önceleri doğalgaz için planlandığını ancak artan petrol rezervleri ve yapılan analizlerin ardından söz konusu boru hattının petrol taşımacılığına yönelik inşa edilmesine karar verildiğini belirtiyor. Kürt yönetimi petrol boru hattının yanı sıra aynı zamanda enerji hattına paralel doğalgaz hatlarını da inşa etmek için girişimlerini sürdürüyor.


RUSYA RAHATSIZ


Geçtiğimiz ay, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'yi Moskova'da ağırlayan Rus yönetimi, Gazprom'un bölgedeki enerji rezervleriyle ilgilendiğini ifade etmişti. Şirket yeni sahalar için arayışlarına hız verdi. Yeni alanların başında ise büyük enerji şirketlerinin yatırımlarda bulunduğu Kürt bölgesi geliyor. Ancak Gazprom da aynı Exxon gibi Türkiye'nin bölgedeki etkisini kabul etmek ve böylelikle Türkiye'den geçişler için Türk ortak arayışını başlattı. Gazprom'un sahadan hazırlattığı fizibilite raporlarında da Türkiye ile ortaklık yapmasının yararlı olacağı sonuçları ortaya çıktı. Bunun üzerine Gazprom'un doğrudan Türkiye'den iki şirketle görüşmelere başladı.


Bu görüşmeler Ankara'da çok önemseniyor. Çünkü, Bakü-Ceyhan hattına şerh koyan Rusya, şimdi Türkiye'den geçmesi planlan gaz boru hattı için lobi faaliyetleri başlatmış durumda. Öte yandan Gazprom'un petrol çıkarma ve dağıtım alanında faaliyet gösteren bağlı kuruluşu Gazprom Neft, Kürt Yönetimi ile geçtiğimiz yılın Ağustos ayında iki petrol anlaşması imzaladı. Gazprom'un anlaşmalarını destekleyen ve boru hattının bir an önce devreye girmesi gerektiğini düşünen Rus yönetimi ise, Maliki'nin anlaşmaların iptali halinde yüklü miktarlarda silah alacağını bildirmesine rağmen geri adım atmadı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un İstanbul ziyaretinde de gündeme gelen ortaklık durumu, Erdoğan'ın önümüzdeki günlerde Rusya'ya yapacağı ziyarette tartışılması bekleniyor. Rusların aksine Fransızlar ise sürecin dışında kalmaktan rahatsız oldukları görülüyor.


FRANSA DA SAHADA


TPAO'dan önce Exxon Mobil ile ortaklık görüşmelerinde bulunan Fransız enerji devi Total, yasal hükümlülüklerini ve sorumluluklarını zamanında yerine getirmediği için sürecin dışına itildi. Kürtleri ve Exxon yetkililerini bir süre bekleten Fransız şirketinin 'bekle gör' siyaseti izlemesi sonucu bölgedeki enerji rekabetinin dışında kalma riski ortaya çıktı. Bunun üzerine Total şirketi, Kürt yetkililerle geçmişten buyana iyi diyalogları bulunan Fransa eski Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner üzerinden yeni bir girişim başlatmışsa da, Exxon ve TPAO arasındaki süreci sekteye uğratamamışlardır. Bununla birlikte Fransızların farklı arayışlar ve ilişkilerle etkisini sürdürmeye çalıştığı dikkat çekiyor. Fransa'nın Erbil Başkonsolosu Dr. Frédéric Tissot, geride bıraktığımız 6 ay boyunca, İran ve Suriye'deki Kürt partilerinin yetkilileri ile Erbil'de bir araya gelerek, Kürt siyaseti üzerindeki ağırlığını artırmaya çalışıyor. Özellikle İran KDP'si ve Komela hareketi yetkilileri ile 7 kez toplantı gerçekleştiren Fransız diplomatlar, PKK'nın yakın bir zamanda İran'a yöneleceğini düşünerek, PKK ve uzantısı konumundaki partileri dışlayarak diğer gruplarla görüşmeler gerçekleştirdiler.


Suriye muhalefeti ile de benzer bir ilişki ağı oluşturan Fransa'nın Kürt kartı bununla sınırlı değil. Zira, PKK'nın geri çekilmeye başladığı 8 mayıs tarihinden bir hafta önce Çukurca ve Şemdinli ilçelerine 11 kişiden oluşan bir heyet yollayan Fransız yetkiler, bölgede incelemelerde bulunurken, bazı kanaat önderleri ile de bir araya geldiği belirtiliyor. Özellikle Çukurca ve Şemdinli ilçelerinin seçilmesi dikkat çekici. Fransız heyet, konuk olduğu köylerde Kürt toplumunun sürece bakışını analiz etmeye çalıştı. Ancak, içinde bulunduğumuz bu baş döndürücü süreçte dikkatlerden kaçan ve tartışılmayan en önemli konulardan biri de, MİT'in, İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşmeler konusunda belli bir mesafe alındığı dönemde, Fransa'da 3 PKK'lı kadının öldürülmesi oldu. Fransa failleri konusunda hala sessizliğini korurken, medya üzerinden hedef saptırmaya yönelmesi Kürtlerin de tepkisine yol açtı.


SÜRECİN ETKİLERİ


Kısaca çözüm sürecinin hız kazanması ile birlikte bölgenin çekim merkezi haline dönüşen Türkiye, eş zamanlı olarak enerji alanında da önemli adımlar atıyor. Irak Kürt bölgesinden Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı'na yapılacak bağlantı ile gelişecek yeni enerji trafiği 'çözüm sürecinin doğal uzantısı' olarak görülüyor. Kürt petrolünün Türkiye üzerinden dünyaya açılması hem Türkiye'yi dünya enerji piyasalarında söz sahibi haline getirecek hem de kendi ihtiyaçlarını güvenilir rezervlerden karşılama imkanı sunacak.

Çetiner Çetin/Yenişafak

Haberin Kaynağı için Tıklayınız..

Enerjide Güneş Patlaması

Enerjide Güneş Patlaması
Avrupa Birliği ülkeleri güneş enerjisi kazanımında başı çekiyor.
30.05.2013 / 22:48

Avrupa Birliği ülkeleri güneş enerjisi kazanımında başı çekiyor. Fakat Asya ülkelerinin, özellikle de Çin'in ileriki yıllarda bu alandaki yatırımlarını daha da artırması bekleniyor.


Güneş enerjisinin önemi dünya genelinde giderek artıyor. Avrupa Güneş Pili (Fotovoltaik) Sanayi Birliği (EPIA) tarafından verilen bilgilere göre, 2012 yılında dünyada güneş pili sistemlerinin sayısı büyük bir artış göstererek, 31 GW'lık ek enerji sağlayacak düzeye erişti. Birliğin konu hakkındaki raporu, birçok Avrupa ülkesinde güneş enerjisinin toplam enerji tedariki içerisindeki payının da arttığını ortaya koyuyor.


Örneğin İtalya'da elektrik ihtiyacının yüzde 7'si güneş enerjisinden karşılanırken, Almanya'da da bu oran yüzde 6'yı buluyor. Asya ülkeleri ile ABD'de de güneş enerjisi giderek daha popüler hale geliyor:


Yenilenebilir enerjiler Avrupa'da da yükselişte. Ancak bu yükselişte özellikle güneş enerjisinin payı dikkat çekiyor. Avrupa Güneş Pili (Fotovoltaik) Sanayi Birliği (EPIA) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Avrupa Birliği genelinde 2012 yılı sonunda güneşten sağlanan enerji miktarı 70 GW dolayındaydı. Bunun 12 GW'lik bölümü ise 2012 yılında kurulan güneş enerjisi sistemlerinden kazanıldı. Bu atılımla güneş enerjisi, rüzgâr ve doğalgazdan sağlanan enerjiyi geride bıraktı.


Avrupa Güneş Pili Sanayi Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Winfried Hoffmann, 2012 yılının yenilenebilir enerjiler açısından bir dönüm noktası olduğunu belirtiyor. 2013 tahminlerinde de iyimser olan Hoffmann "2013 yılında toplam 28 ile 47 GW arasında enerji üretme kapasitesine sahip güneş enerjisi santralleri kurulacağı tahmin ediliyor. Fakat bence enerji üretimi 32 ya da 35 GW arasında kalacaktır" şeklinde konuşuyor.


Almanya başı çekiyor


2012 yılında, dünya genelinde güneş enerjisi sistemlerinin kurulmasında başı çeken ülke Almanya oldu. Evlerin çatılarına ve tarlalara yaklaşık 8 GW'lık kapasiteye sahip güneş panelleri kuruldu.


Avrupa Güneş Pili Sanayi Birliği ABD ile Asya ülkelerindeki artışa da dikkat çekiyor. Birliğin verilerine göre, Çin ve ABD geçen yıla kıyasla iki kat daha fazla güneş enerjisi santrali inşa ederken, Hindistan bu oranı tam beş katına çıkardı. Uzmanlar, 2013 yılında da güneş enerjisine yatırımların süreceği beklentisi içinde. Yeni yatırımların 2012 yılına kıyasla iki katına çıkacağı tahmin ediliyor.


Avrupa Güneş Pili Sanayi Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Winfried Hoffmann, güneş enerjisine daha fazla rağbet gösterilmesini, üretim maliyetlerinin düşmüş olmasına bağlıyor ve ekliyor: “Bundan 20 sene önce Almanya'da 1 KW'lık güneş enerjisi 1 euroya mâl oluyordu. Şu anki üretim maliyetlerine baktığımızda -ki bazı ülkeler Almanya'nın aldığından 2 kat daha fazla güneş görüyor- 1 KW'lık güneş enerjisi üretiminin 10 centin de altında bir bedeli olduğu görülüyor. Bunlar oldukça düşük rakamlar, birçok ülke güneş enerjisine yatırımın kârlı olacağını düşünüyor.”


Yeni üretim teknikleri gerekli


Avrupa Güneş Pili Sanayi Birliği, dünya genelinde 2015 yılına kadar güneş enerjisi santrallerinin sayısının 2012 yılına kıyasla iki katına çıkacağı tahmininde bulunuyor. Enerji tedarikinde yenilenebilir enerjilere ağırlık verilmesi için gereken siyasi adımların atılması halinde, bu artışın iki buçuk katı dahi bulabileceği ifade ediliyor. Birliğin Yönetim Kurulu Başkanı Winfried Hoffmann 2020 yılına kadar elde edilecek güneş enerjisinin 2012'ye kıyasla tam altı katına çıkabileceğini tahmin ediyor.


Diğer yandan güneş enerjisi panelleri üreten birçok şirketin fiyat baskısı ve kapasite fazlası gibi sorunlarla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Hoffmann, enerji piyasasındaki krizin henüz atlatılmadığını vurguluyor ve "Güneş enerjisi sanayii, geleceğe bakmalı ve yeni üretim teknikleri ve fabrikalar sayesinde bugünkü fiyatları sabit tutarak, zarardan kâra geçmenin yollarını aramalıdır" şeklinde konuşuyor.


Her ne kadar güneş enerjisi piyasasında üreticiler son zamanlarda zarara uğrasa da Hoffmann geleceğe umutla baktığını ve sektörün bir dönemecin eşiğinde olduğunu vurguluyor. Güneş enerjisinden elde edilen elektriğin tüketici açısından da ucuz olduğunu kaydeden Hoffmann, büyük güneş enerjisi parklarının da bu süreci desteklediğinin altını çiziyor.

Dünya 'Rüzgarı' Keşfetti


Dünya 'Rüzgarı' Keşfetti
Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği'nin (WWEA) verilerine göre toplam 45 gigavat gücünde rüzgâr türbini dikildi.
25.05.2013 / 12:06

Bütün dünyada 2012 yılındaki kadar rüzgâr enerjisi tesisi kurulmamıştı. Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği'nin (WWEA) verilerine göre toplam 45 gigavat gücünde rüzgâr türbini dikildi.


2011 yılında da 40 gigavatlık ek kapasite yaratılmıştı. 2012 sonu itibarı ile küresel rüzgâr elektriği kapasitesi 282 milyar vata yükseldi. Geçen yıl bu enerji branşına 60 milyar euroluk yatırım yapıldı. Yatırımlarda Çin ve ABD başı çekiyor. Her iki ülkede de 13 milyon kilovat gücünde rüzgâr türbini devreye girdi. Rüzgârdan elektrik üretiminde Çin 75 gigavatla ilk sırada yer alıyor. ABD 60 milyon kilovatlık kapasitesiyle dünyanın rüzgârdan en fazla elektrik üreten ikinci ülkesi. Üçüncü sıradaki Almanya da elektrik üretiminin 31 milyon kilovatlık bölümünü rüzgârdan elde ediyor. Almanya'daki enerji dönüşümü çerçevesinde bu kapasiteye iki yıl içinde toplam 7,5 gigavatlık ilave yapılacak.


Rüzgârdan elektrik üretilen bölgeler arasına Doğu Avrupa ve Latin Amerika ülkeleri de girdi. Romanya, Polonya, Estonya, Ukrayna, Brezilya ve Meksika rüzgâr türbinlerinin sayısını yüzde 40 oranında arttırdı. Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği Genel Sekreteri Stefan Gsaenger bu yeşil enerji kaynağının bütün dünyaya hızla yayılmasının nedenlerini şöyle sıralıyor: "Her şeyden önemlisi, rüzgârın yerli enerji kaynağı olması ve ithal edilmesinin gerekmemesi. Çevre dostu olması da önemli bir faktör. Aynı zamanda Avrupa ülkelerinde yerine getirilmesi gereken kapasite hedefleri de var. Bu öncelikle Romanya ve Polonya açısından önemli rol oynuyor. Ukrayna da öncelikle Rus gazına bağımlılığını azaltmak için rüzgâra ağırlık veriyor."


Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği Genel Sekreteri bu branştaki trendleri değerlendirirken iki önemli gelişmeden bahsediyor: "Rüzgâr türbinlerine baktığımızda iki önemli trend gözümüze çarpıyor. Bunlardan birincisi, açık denizlerde 7 megavat gücüne kadar varan büyük türbinlerin birleştirilip rüzgâr çiftlikleri kurulması. En hızlı büyüme ve en yüksek yatırımlar bu alanda. Diğer tarafta ise tek bir hanenin ya da bir köyün elektrik ihtiyacını karşılamaya elverişle küçük tesislerde önemli ilerleme kaydedildiğini görüyoruz. Küçük türbin piyasasında da büyük canlılık söz konusu."



20 yıllık dönemde dünya rüzgâr elektriği üretiminin 10 kat artması bekleniyor.


Elektriğin maliyeti


Rüzgârdan elde edilen elektriğin maliyetine gelince. Birlik Genel Sekreteri Gsaenger karada ve açık denizlerde üretilen elektriğin farklı olduğunu hatırlatıyor. Gsaenger, "Rügâr elektriğinin kilovatı normal olarak beş ila on sente mal oluyor. Diğer enerji türleriyle rahatça rekabet edebiliyor. Linyit ya da nükleer enerji santrallerinin kilovat maliyeti bu rakamın oldukça üzerinde" diyor.


Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği Genel Sekreteri önümüzdeki 20 yıllık dönemde dünya rüzgâr elektriği üretiminin 10 kat artacağını tahmin ediyor. Bu da, sabit tüketim seviyesine göre dünyada kullanılan elektriğin yüzde 30'unun rüzgârdan kazanılması anlamına geliyor. Stefan Gsaenger rüzgâr enerjisinden en çok yararlanan ülke konumundaki Danimarka'yı dünyaya örnek gösteriyor.



Danimarka yüzde 30 ile dünyanın, rüzgâr enerjisinin toplam üretim içindeki payının en yüksek olduğu ülkesi Gsaenger, "Danimarka yüzde 30 ile dünyanın, rüzgâr enerjisinin toplam üretim içindeki payının en yüksek olduğu ülkesi. Dünya genelinde bu orana varılması mümkündür. Önümüzdeki 20 yılda rüzgâr enerjisi kapasitesini on katına çıkarırsak bu hedefe varırız" şeklinde konuşuyor.


Türkiye örneği


Gsaenger, rüzgârın şimdiden ucuz enerji türlerinden sayılmasına rağmen yasal garantiyle sübvanse edilmesinin gerekli olduğunu belirtiyor ve buna Türkiye'nin enerji politikasını örnek gösteriyor: "Türkiye'de rüzgâr elektriğine ödenen yasal garantili sabit ücret borsada ödenen fiyatın altında. Türk meslektaşlarımız buna rağmen rüzgâr enerjisinin sübvanse edilmesinin önemli olduğunu ve fiyat garantisi sayesinde banka kredisi kullanmanın kolaylaştığını söylüyor. Türbinlerin ürettiği elektriği borsada satarak para kazanmaları mümkün. Ancak asgari fiyat garantisi, rüzgâr enerjisi tesislerinin finansmanı açısından son derece gerekli."
 

Türkiye-Suriye İlişkilerini “İslam Gaz Boru Hattı Projesi" mi Bozdu?

Türkiye-Suriye İlişkilerini “İslam Gaz Boru Hattı Projesi
Türkiye-Suriye İlişkilerini “İslam Gaz Boru Hattı Projesi" mi Bozdu?
26.05.2013 / 23:52

‘Suriye’nin dostları’ olarak adlandırılan tarafların İstanbul’da tamamlanan görüşmeleri Suriye krizindeki güç dağılımına nitelik bakımdan hiçbir değişiklik getirmedi. Görüşme sırasında en dikkati çeken olay, yapılan iki açıklama idi. Biri Doha’da meydana getirilen Ulusal Suriye Muhalefeti Koalisyonu Başkanı Muaza Al-Hatıb’ın bir süre sonra istifa edeceği idi. Diğeri ise ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ABD’nin Suriye’li isyancılara yapılan yardım tutarının 250 milyon dolara çıkarılması oldu.


Uzmanlar ne birinci ne de ikinci haberin Suriye’deki ve Suriye etrafındaki durumun gelişmesi açısından fazla bir önemi olmadığını düşünüyorlar. Yorumcu Yevgeniy Yermolayev’in görüşüne göre ‘Suriye’nin dostlarının’ yaklaşımını belirleyen ana faktörler hala geniş kitle için gizli kalıyor. Yermolayev sözlerine şöyle devam etti:


Batı’da Suriye krizine müdahale Suriye halkının diktatörlük rejimine karşı mücadelesine destek vermek, ülkenin demokratikleşmesi ifadeleri ile haklı gösterilmek isteniyor. Neden olarak ileri sürülen bu hususlar o kadar gülünç ki ciddiye almasak da olur. Çünkü bu durumda ABD Suriye’nin demokratikleşmesi için ne politik partileri ne de seçilmiş bir parlamentosu olan ülkelerle, ayrıca Al-Kaide militanları omuz omuza mücadele ediyor şeklinde bir durum ortaya çıkıyor.


Demokrasiden bahsediliyor olması dikkat dağıtmak için, bunu anlamak mümkün. Yeri gelmişken belirtelim:İstanbul’daki son toplantı bu açıdan son derece iyi bir örnek olmuştur. Burada muhalefetin askeri sorunlarından bol bol konuşuldu, politika ise çok az dile getirildi. ‘Suriyeli isyancıların dostları’ tarafından atılan adımların en önemli nedenleri konusunda ise tek bir kelime edilmedi, en azından halka açık bir şekilde. Bu tıpkı 10 yıl önce Irak’a müdahaleden önceye benziyor. George Bush ekibi ve müttefikler arasında yapılan toplantılarda her şey konuşulmuştu, ancak Irak petrolü ve gazı hakkında tek bir kelime edilmemişti.


İslam Gaz Boru Hattı


Suriye’de büyük petrol ve gaz yatakları yok, ancak eşi olmayan coğrafik konumu ülke toprakları üzerinden petrol ve gaz boru hatları geçirilmesini mümkün kılıyor. Birkaç yıl önce İran’dan Suriye üzerinden geçerek Akdeniz’e ulaşacak ‘İslam gaz boru hattı’ denilen proje doğmuş idi. Muhtemel terminal yerleşimi için Lübnan limanı Trablusşam’ın adı geçmekteydi. Bu proje batıda ve bölgede bazı politikacıların panik krizine yakalanmalarına neden olmuştu. Bu politikacılar projede ‘geleceğin şii enerji birliğini’ görmüşlerdi.


Bununla hemen hemen aynı zamanda Katar’dan Suudi Arabistan üzerinden Ürdün, Suriye ve Türkiye’ye uzanan bir gaz boru hattı döşenmesi projesi ortaya çıktı. Bu gaz boru hattının artık Suriye üzerinden geçirilemeyeceği anlaşılabilir bir durum. Ancak gelecekte bu sorunu bir şekilde çözmek isteyenlerin çıkacağı muhtemeldir. Ancak Esad’ın yurt dışındaki karşıtları için önemli olan başka: İran ve Irak’tan Suriye üzerinden Lübnan’a uzanacak ‘İslam gaz boru hattı’ projesi artık mümkün değil. Bu sonuca ulaşma için kaç insan hayatının feda edilmiş olduğu ise kimsenin umrunda bile değil.


Krizin Nedeni Enerji Krizi mi ?

Yani krizin nedeni yine enerji kaynakları mı? Bu düşünce fazla büyütülmüş bir şey mi? Ne de olsa Suriye krizi içinde hem ABD’nin jeopolitik hedeflerini, bölge ülkelerinin liderlik mücadelesini ve diğer faktörleri içermektedir.


Uzman Viktor Nadein-Rayevskiy bu konuda görüşlerini şöyle dile getiriyor.


Türkiye-Suriye İlişkilerini İslam Gaz Boru Hattı Projesi" mi Bozdu?


Bazı durumlar ve benzerlikler Suriye krizinin enerji bileşeninin büyük önem taşıdığını düşündürüyor. Türkiye’nin komşusu Suriye ile ilgili politikasını takip etmek ilginç. Çünkü birkaç yıl önce Türkiye yönetimi ‘komşularla sıfır problem’ politikası çerçevesinde Suriye rejimi ile iyi ilişkiler kurmuş idi. İki ülke ekonomik ve diğer alanlarda ilişkilerini geliştirmekteydiler. Ancak‘İslam gaz boru hattı’ projesinin ortaya çıkmasından sonra Türkiye’nin politikası değişmeye başladı.


Bilindiği üzere Türkiye kendini bir kavşak olarak görüyor, bu kavşak üzerinden bölgedeki enerji kaynaklarının Avrupa’ya akması gerektiğini düşünüyor. İslam gaz boru hattı ise Türkiye’ye uğramadan geçecekti ve kontrolü dışında kalacaktı. Türkiye’nin Katar’dan döşenecek boru hattına daha fazla ilgi duyduğu anlaşılabilir bir durum. Suudi Arabistan ve Ürdün gibi transit ülkeler için de aynı durum söz konusu. Avrupa ülkelerine gelince İran gazını da kullanmaya hazırlardı. Onlar projesi yapılan Nabucco gaz boru hattını kullanmak istiyorlardı. Ancak ABD’nin baskısı altında bu düşünceden vazgeçmek zorunda kaldılar. ABD, İran petrolünü ve gazını almaya devam eden ülkeler üzerinde baskı uygulmaya devam ediyor. Amerikalılar Avrupa ülkelerini Katar gaz boru hattına doğru itmek istiyorlar, çünkü Amerikan şirketlerinin bu ülkedeki durumları oldukça güçlü. Böylece Suriye’nin dostları denilen tarafların enerji çıkarlarının birbirine denk geldiği açık bir şekilde görülüyor. Bunun sonucu olarak da Suriye’de şimdikinin yerine daha ılımlı bir yönetimin getirilmesi isteğini görüyoruz. Bu tür ekonomik ve politik çıkarlar karışımını Irak ve Libya’daki savaşlar sırasında da görmüş idik. Suriye konusunda neden bir ayrıcalık olsun ki?


Suriye krizinin muhtemel ‘enerji bileşeni’ üzerine uzmanların görüşleri işte böyle.


Haberin Kaynağı için Tıklayınız..